"22 yaşındaydım, üniversite mezunuydum, Türkiye'nin aydınlık yüzlerinden biriydim, demokrasiye ve çağdaşlaşmaya sonuna kadar inanıyordum; ama 'Nasıl koydu Vestel Manisa?' diyen yetkiliye, koyulmuş biri olarak hiçbir kıza gülümsemediğim kadar çok gülümsüyordum. O, burada bir aile olduğumuzu söyledikçe canı gönülden katılıyor, ne kadar doğru bir tespit yaptığını söylüyordum. Çok çalışırsam ben de ilerde kendime ait bir kupayla ortalıkta gezinerek etrafımdaki yetkisizlerin bana gülümsemesini sağlayabilecektim. Yıllar sonra bana ait olan tek şey bir kupa olacağı için, o kupaya, bir kupaya verilmesi gerekenden daha çok kıymet verecektim.
Saate baktım, daha 11'di. 2 saattir buradaydım ama yıllar geçmiş gibiydi, akşam 6'ya kadar burada, müdürün kupasından çay içmemeye dikkat ederek kalacaktım ve bu ortalama 20 yıl sürecekti. 20 yıl sonra çimlere, günün istediğim saatinde, istediğim şekilde yayılmama izin verilecekti. Ama daha 20 yıl vardı önümde.
...Akşam işten çıktım, kravatımı cebime koyup, otobüsle Fındıklı Parkı'na gittim. Küçük bir kesekağıdında satılan can eriklerden aldım. Bankta oturup erikleri yerken kupa heyecanıyla geçecek 20 yılımı düşündüm. Sabahın altısında serviste o saatte bile çok enerjik birinin muhabbetiyle, akşamki dizinin muhabetiyle, Yeşilaycı çalışanlarının tembihleriyle, tatil ve haftasonu planlarıyla, küçük işyeri şakalaryla, forward mail'lerle, benden daha yetkililere gülümsemeyle geçecek 20 yıl vardı önümde. Biz iş yerinde mutlu bir aileydik ama deniz burada, çim burda, erik burada sabit duruyordu.
Çalışmak istemiyordum."
Umut Sarıkaya, Benim De Söyleyeceklerim Var
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder