28 Eylül 2011 Çarşamba

Angora

Derler ki, Nuh'un gemisi Anadolu'dadır. İşte bu deyişi destekleyen efsanelerden biri:

Nuh'un gemisi fırtınalarda savrulup dururken bir noktada öyle bir dalga geliyor ki; geminin çapası kopuyor. Gel zaman git zaman, tufan sona erince medeniyetlerini inşa etmek isteyen insanlar Anadolu'nun ortasında bir çapayla karşılaşıyorlar. Deniz yok, gemi yok. Diyorlar ki "bu Nuh'un gemisinin çapası".

Tam da oraya bir kasaba kuruyorlar ve çapanın hürmetine bu şehre dillerinde çapa anlamına gelen Angora (hani İngilizce'deki "anchor" gibi) diyorlar.

Yani bugünkü Ankara.

13 Eylül 2011 Salı

Skopje

Üsküp ya da Skopje ya da Ushkup, benim gezdiğim şehirler içinde İstanbul dahil en "Osmanlı" şehir. Balkanlarda Yunanistan ve Bulgaristan'da zaten Osmanlı kalıntıları artık pek yok. İstanbul ise artık bir ticarethane ve birkaç figür bulunmasına rağmen Osmanlı yaşantısının izlerini bulamazsınız. Anadolu Osmanlı'dan ziyade Türk'tür, o hissiyat daha baskındır. Bursa'da veya Konya'da sezilir biraz bu his. Ama Üsküp.. Şöyle örneklersek daha iyi anlaşılır; Brugge'de gezerken nasıl ana meydanda kurulan pazarları, eski evleri, kısacası 1600'lerin Avrupa'sını gözlemliyorsanız, Üsküp'te de özellikle Vardar nehrinin kuzey kısmında bulunan o eski şehirde 1600'lerden bir Osmanlı gününü gözlemleyebilirsiniz. Zaten insanların %80'i Türkçe biliyor. Kasasını taşıyan bir amca, bisikletlerle yarışan çocuklar ve tabii Osmanlı mimarisi.

Şöyle de bir teorim var: Osmanlı'da en başarılı mimarlar hep devşirme olduğu için belki de memleketlerindeki mimariye daha çok katkıda bulunmuşlardır.Üsküp'te bulunduğum 2 günde görülmesi gereken yerleri rahatlıkla tamamladım. Şimdi kategoriler bazında biraz bahsedelim:

Doku: Taş Köprü'nün (ya da Vardar nehrinin) güney kısmı şehrin modern kısmını, kuzeyi ise eski ve aynı zamanda Osmanlı denilebilecek kısmını oluşturuyor. Köprü başlı başına güzel zaten. Köprüden kuzeye geçince sağ tarafta Daut Paşa Hamam'ı görüyoruz. Şeklen zaten çok güzel, içi ise -ben göremedim ama- müzeye dönüştürülmüş ve pek başarılıymış. Şehrin içindeki "Çifte Hamam" da bir resim galerisi olmuş. Aslında Üsküp'teki bu sistemi beğendim: Hamamlar resim galerisi ve hanlar da restoran / barlara dönüştürülmüş ve doku bozulmadan turistlerin ilgisine sunuluyorlar. Han deyince akla "Kapan An" geliyor, biraz küçük ama aynı derecede de sevimli. Sokakları gezin, aralara girin, seveceksiniz. Bu bölgenin en son kısmında da "Bit Pazar" var ve evet, bildiğimiz bit pazarı. Ama kiril alfabesiyle yazılıyor, pek komik..БУT ПAЗAP yani.. Daha ileride çok güzel bir dış cepheye sahip "Saat Kula". Ve evet, bu dediklerimi ben Türkçe'ye çevirmiyorum, bunlar buraların isimleri! Bahsettiğim gibi şehrin güney kısmı daha "modern Üsküp" olarak anılıyor; burda da St. Kliment Ohridski kilisesi ve Büyük İskender heykeli güzel yapıtlar.

Mide: Balkanlar diyince akla ilk gelen et yemeği tabii ki köfte oluyor; ancak Üsküp'te ekstra başarılı bir köfte yiyemedim. Köftenin alası için (bkz: Kosova). Eski çarşıda nispeten meşhur olan "Destan" köftecisinde güzel köfteler yedim; burada sunuluş bana ilginç geldi. Köfte ve salata söylüyorsunuz ve önünüze sadece köfte geliyor; pilav filan yok, hatta bıçak da yok! Çatal ve köfte başbaşa! Ha salataya gelince buraya özgü "Şopsko" salatası güzel gerçekten: Domates, salatalık, soğan ve üstüne rendelenmiş mozarella. Bütün bunlara 4 TL'ye denk gelen bir para verip doyuyorsunuz :)

Nehrin "modern Üsküp" tarafında bir sürü dondurmacı var ve buraya özgü farklı aromalarla dilinizi tatlandırabilirsiniz. Ama porsiyonlar büyük ve bir yerden sonra bayabiliyor; farklı bir ilginçlik de az önce yediğiniz yemekten daha pahalı. Yerel içki Sırbistan'da da içtiğimiz "rakija". Meyve aromalı sert bir likör demek sanırım doğru tanım olacaktır.

Gece: Şimdi Üsküp nispeten merkezi ve önemli bir balkan şehri tabii; ama yine de küçük bir yer. Şehrin Osmanlı kısmında bol bol nargile bahçeleri olmakla birlikte barlar da yok değil ve gece yarısına kadar Skopsko birası ya da rakiyanızı içebilirsiniz. Ben bunu şirin "Kaldrma Bar"da yaptım. Evet, kaldırım kenarınd a bir bar ve iddiaları "ilk rakija bar" olmaları. Diğer balkan ülkelerinde olduğu gibi gece burada da gece yarısından, hatta 1'den sonra başlıyor. Açıkçası şehrin bu eski kısmında çok gece kulübü göremedim; ancak etrafta kulüplere göre giyinmiş insanlar da vardı. Not düşelim; bit pazarın civarındaki aşırı süslü kızlar buranın sosyeteye göre bir Red Light District olduğunu bana hissettirdi. Gece klüpleri ise benim farkettiğim kadarıyla yine şehrin modern kısmında nehir kıyısında. Fena değiller.

Üsküp ucuz, canlı ve görülmesi gereken bir şehir. Hiçbir şey için olmasa bile Osmanlı yaşayını görebilmek için.