Kıta Avrupa'sı diyorlar ya. Ne gelir aklınıza? Brugge misali çift katlı evler, köprüler, sessiz sokaklar, tarlalar, şatolar, yüzlerce yıllık kiliseler, meşaleler.. Hah, işte Paris'ten Fougeres'e, oradan da St Malo'ya giderken gözünüzü arabadan dışarı çevirdiğiniz herhangi bir anda bu akla gelen figürlerden en az üçüne rastlamanız mümkün.
Normandiya'ya yaklaşırken bazı tepelerde devasa boylarda heykeller dikkat çekiyor. Kimisi kollarını açmış, kimisi sadece kafadan ibaret, kimisi ayakta dikiliyor; bir sürü garip görünümlü heykel.. İlginç. Fougeres ise tipik bir küçüğün büyüğü Avrupa şehri. Yine de devasa şatodan etkilenmemek elde değil.
St Malo'nun birkaç özelliği var. Kişisel zevklere göre öncelikler değişebilir; doğa açısından kendi adıma gördüğüm en muazzam boyutta gelgit olayına sahiplik etmesi ilginç. Gece ve gündüz suların ulaştığı yerler arasındaki mesafe onlarca metre ile ölçülüyor. gündüz kahvaltı yaptığınız o uçsuz bucaksız kumsalın gece tamamen sular altında bulunması ufuk açıcı gerçekten.
Anlaşılacağı gibi sahil şehri olan St Malo'nun limanı oldukça büyük; özellikle orta çağ ve sonrasında yoğun bir trafiğe sahip bir şehirmiş burası. Karayiplere açılan kimi korsan gemilerinin burada yapıldığı iddiaları dolanıyor; ama bunun amacının hediyelik eşya satmak olduğundan şüpheleniyorum.
Şehrin bir başka özelliği ise şair Chateaubriand'ın doğum yeri olması. Açıkçası utanarak söylemeliyim ki beni daha çok ilgilendirdiği kısım, şairin en sevdiği yemek olan şato biryan'ın da burada doğmuş olması oldu. Zira -abartarak söylemiyorum- yediğim en lezzetli biftek yemeği bu oldu. Yemek konusunu burada Fransız kreplerinin muhteşem versiyonlarının da olduğunu söyleyerek kapatalım.
Ayrı Le Mont St Michel denilen küçük şato-ada-kale-kasaba da St Malo'ya çok yakın. Böyle bir tanımlama yapmamın sebebi; buranın gündüz şato-kale olarak gözüküp gece ada haline dönmesi. Mimarisi ise benim anlatamayacağım kadar güzel, resmi daha iyi ifade edecektir.
Kısacası St Malo, ve hatta tüm Normandy ya da Brittaigne bölgesi kesinlikle gidilesi bir yer. Paris fetişisti değilseniz, Paris'te 10 gün geçireceğinize 4 gün geçirip, kalan zamanı bu bölgeye ayırmanızı tavsiye ederim.
Normandiya'ya yaklaşırken bazı tepelerde devasa boylarda heykeller dikkat çekiyor. Kimisi kollarını açmış, kimisi sadece kafadan ibaret, kimisi ayakta dikiliyor; bir sürü garip görünümlü heykel.. İlginç. Fougeres ise tipik bir küçüğün büyüğü Avrupa şehri. Yine de devasa şatodan etkilenmemek elde değil.
St Malo'nun birkaç özelliği var. Kişisel zevklere göre öncelikler değişebilir; doğa açısından kendi adıma gördüğüm en muazzam boyutta gelgit olayına sahiplik etmesi ilginç. Gece ve gündüz suların ulaştığı yerler arasındaki mesafe onlarca metre ile ölçülüyor. gündüz kahvaltı yaptığınız o uçsuz bucaksız kumsalın gece tamamen sular altında bulunması ufuk açıcı gerçekten.
Anlaşılacağı gibi sahil şehri olan St Malo'nun limanı oldukça büyük; özellikle orta çağ ve sonrasında yoğun bir trafiğe sahip bir şehirmiş burası. Karayiplere açılan kimi korsan gemilerinin burada yapıldığı iddiaları dolanıyor; ama bunun amacının hediyelik eşya satmak olduğundan şüpheleniyorum.
Şehrin bir başka özelliği ise şair Chateaubriand'ın doğum yeri olması. Açıkçası utanarak söylemeliyim ki beni daha çok ilgilendirdiği kısım, şairin en sevdiği yemek olan şato biryan'ın da burada doğmuş olması oldu. Zira -abartarak söylemiyorum- yediğim en lezzetli biftek yemeği bu oldu. Yemek konusunu burada Fransız kreplerinin muhteşem versiyonlarının da olduğunu söyleyerek kapatalım.
Ayrı Le Mont St Michel denilen küçük şato-ada-kale-kasaba da St Malo'ya çok yakın. Böyle bir tanımlama yapmamın sebebi; buranın gündüz şato-kale olarak gözüküp gece ada haline dönmesi. Mimarisi ise benim anlatamayacağım kadar güzel, resmi daha iyi ifade edecektir.
Kısacası St Malo, ve hatta tüm Normandy ya da Brittaigne bölgesi kesinlikle gidilesi bir yer. Paris fetişisti değilseniz, Paris'te 10 gün geçireceğinize 4 gün geçirip, kalan zamanı bu bölgeye ayırmanızı tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder