4 Eylül 2010 Cumartesi

Analist vs Tahminci

Özellikle data kullanımının yaygınlaştığı ve erişiminin kolaylaştığı 2000 sonrasında CRM'in büyümesine, analitiğin şirketlerin en anahtar birimlerinden biri haline geldiğini gözlemledik. Bu konuda en büyük atılım, müşteri bilgisine en çok erişime sahip olan finans ve telekomünikasyon sektörlerinden geldi tabii ki. Web tabanlı işler de doğal olarak bu atılımı son yıllarda daha çok yapmaya başladı. Google ve Amazon en güzel örnekler.

Analitiğin gücünü keşfetmem bu mesleği seçmemdeki en büyük sebep. Elimdeki malzemeyi (bilgiyi) doğru değerlendirerek ondan somut sonuç elde edebilecek olmak, bilgi ve fikir üretimi yapabilmek düşüncesi beni heyecanlandırıyor. O yüzden skorlamalar, segmentasyonlar, müşteri bazlı uygulamalar, trend analizleri, korelasyonlar yaptıkça optimal sonuca yaklaştığımı ve dünyaya katkıda bulunduğumu hissediyorum. Yaptığım uygulamanın dünyanın diğer yerlerinde kullanılacak olduğunu, kayıpları engellediğini bilmek müthiş haz yaşatıyor.

Ancak.. Optimizasyon teorik bir kavram. Optimal değere ulaşmayı istemek analistin aklını bloke etmemeli, analist yapılan işin çıktısını başından hesaplayabilmeli. Duracağı noktayı iyi bilmeli. Saplantılı bakış açısının üç türlü zararı var: Birincisi analizler zaten ciddi data altyapısı gerektirir ve kayda değer maliyete sebep olurlar. Saplantılı bakışla aynı emeği harcayarak karşılığında daha fazla değer elde edilecek bir analiz göz ardı ediliyor olabilir. İkincisi saplantı zaman kaybettirir ve alınacak aksiyonun ertelenmesi şirketi zarara uğrattırır. Üçüncüsü ise aşırı detay, eldeki datanın derinine inmek, yani alanı küçültmek demektir; bu da analizin güvenilirliğini düşürür.

Bu tehlikeleri işletmeci göremeyebilir; bu sebeple analist pratikte gelecek faydayı önceden görmeli, tahmin etmelidir. Uygulanabilirliği olmayan bir analizi sonuçlandırmak, hatta ona başlamak bile vakit kaybı olabilir; işte analistin düşmanı verimsizlik burada başlar.

Benzer bir tehlike de yanlış yönlendirilmiş analizler. "Pratikteki fayda?" sorusundan sonra sorulacak ikinci soru da "Neyin analizi?" olmalıdır. Şu şekilde açıklayayım: Müşterilerin kredibilitesini ölçmek isterken onları kredi geçmişine göre ayırmak mantıklıdır ve sizi sonuca götürür. Ancak onları saç rengine göre (!) ayırmak baştan saçma olur. Bu örnek ekstrem; ancak CRM'le yeni aşina olmuş şirketlerimizin yaptıklarına bakınca o kadar komik gelmiyor. Önceden bir fikriniz olmadan analize başlayamazsınız; bir içgörüye (insight), ya da geri bildirime ihtiyacınız var. Bu da analistten ziyade tahminci diye adlandırdığım insanın önsezilerine bağlı. Analist değil tahminci olun.

Analist/tahmincinin en önemli mücadelesi planlama yani analiz öncesi sorudur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder